Sakat Muhabbet Altın Koza Film Festivali’nde

-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, 31. Altın Koza Film Festivali’nin detaylarını festivalin sinema bölümü koordinatörü Esin Küçüktepepınar'dan öğreniyor.

""

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 25 Eylül 2024 Çarşamba. Bu haftaki programımızı destekleyen Ozan Aygüler’a teşekkür ederek başlamak istiyorum programa. Sakat Muhabbet’te bu hafta sakatlık üzerine bir konumuz doğrudan yok; ben Altın Koza’da, Adana’dayım. Üst üste ikinci defa Açık Radyo ve Sakat Muhabbet adına yaptığım başvurum kabul edildi. Ben de sinemasever birisi olarak Altın Koza’da yer almaktan çok mutluyum. 

Bir hafta kadar önce, 19 Eylül Perşembe günü Açık Dergi’de bir söyleşim yayınlanmıştı - Altın Koza’nın sinema bölümü koordinatörü Esin Küçüktepepınar ile görüşmüştüm ve o 20 dakikalık kaydın önemli bir kısmını da Sakat Muhabbet’ten paylaşmayı planladım, düşündüm. Biraz sonra o ses kaydını dinleteceğim size. Tabi, Esin Hanım ile benim ilk karşılaşmam değildi bu. Bir sene önce, 2023’teki 30. Altın Koza’da, Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Kuru Otlar Üstüne’nin Türkiye prömiyerinin ardından soru cevap kısmında yer almıştım. Ben de o filmde sakat bir kadın karakter olduğu için soru yöneltmiştim ve Esin Hanım da o gün moderatördü, sağolsun, ilk sözü bana vermişti. Zaten bu yeni söyleşimizde de ondan bahis var. 

Eğer Sakat Muhabbet’te sakatlık konusunu niye ele almadın denirse, öyle bir düşünce olursa da ona bir açıklık getireyim; Sakat Muhabbet’i yapma nedenim, en temelde; sakat bireylerin, sakat insanların toplumun her kesimi ne yaşıyorsa, her neredeyse sakatlar da orada olmayı hak ediyorlar demek - bunu ispatlamak aslında bir yandan da. Ben sinemayı çok seven bir sakat bireyim ve sinema izleyicisi olmak, sinemanın aktörleri ile bir araya gelmek benim hayalimdi ve Sakat Muhabbet de bunu sağladı. Bu yönden de bu hafta sinema konuşacağız, Altın Koza’yı konuşacağız. Tabi siz bu bölümü dinlerken, 25 Eylül ortası gibi olacak festivalin. Biz Esin Hanım ile her detayı konuştuk.   

Bu arada iki teşekkürüm de var. İlki, benim Kültürhane, Mersin’den tanıdığım arkadaşım Cansu Mert’e. Kendisi, Altın Koza içinde çalışıyor bir süredir ve onun aracılığı ile ben basın başvurusu yapmıştım, ona bir teşekkür. Bir teşekkürüm de Altın Koza ile ilgili benimle irtibata geçen ve basınla ilgili içerik konusunda kendisinin yardımcı olacağını söyleyen Uğur Yüksel’e. Esin Hanım ile de onun aracılığı ile zoom üzerinden buluşup konuşmuştum. Uğur Bey ile yeni planlarımız da var, festival tamamlanana kadar birkaç içerik daha hazırlayabilirim. 

Şimdi sizi Esin Küçüktepepınar ile olan söyleşimizi dinlemeye bırakıyorum. Araya gene girebilirim bu arada.

Polonyalı yönetmen Jerzy Skolimowski, 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali'nde Yaşam Boyu Onur Ödülü’nü aldı / Fotoğraf: AA

A.T.A.: Esin Hanım, merhaba. Çok sağolun bizi kabul ettiğiniz için. Altın Koza'nın bir şansı da sezonun ilk büyük festivali olması hasebiyle yılın önemli filmlerini ilk kez Türkiyeli sinemaseverler ile buluşturması oluyor genelde. Bu sene Altın Koza’da bizi neler bekliyor Esin Hanım?

Esin Küçüktepepınar: Güzel, dev bir program var önümüzde. Program direktörü olarak böyle konuşmam belki doğru olmayabilir ama güzel bir program hazırladığımızı düşünüyoruz. Neler bekliyor? Öncelikle çok hoş bir olayımız var ki Polonyalı üstat Jerzy Skolimowski misafirimiz olacak biliyorsunuz. Kendisine Yaşam Boyu Onur Ödülü’nü vereceğiz. Dolayısıyla heyecanlıyız. Son dönem Polonya sinemasından da bir bölümümüz var. Zaten üstadın, Skolimowski’nin Eo filmini de izleteceğiz yeniden. Kendisi, sinemaya gelecek ve sunumunu yapacak. Sinemaseverler biliyor filmini, izlemişlerdir. Geçen sene Oscar'a aday oldu. İzlemeyenler için de güzel bir fırsat. Üstad ile tanışmak isteyenler için de güzel bir şey olacak bence. 

Dünya sinemasını belki biraz hatırlatalım; yerli yarışma tabii herkesin nefeslerini tutup beklediği bir şey tabii ki - tek tek söylemeyeyim ama güzel bir yarışma oldu bu sene. 11 film yarışacak ve bu filmler arasında kadın yönetmenler öne çıkıyor. Tabii burada bir pozitif ayrımcılık yapmış gibi oluyorum ama kadın yönetmenler ve yeni yönetmenler çok çok önemli. Venedik'te Locarno’da prömiyer yapıp doğrudan bize, Adana'ya gelmeleri de çok çok önemli. Dolayısıyla tek tek sayayım mı bilemedim.

A.T.A.: Hatırlatma anlamında ismen söyleyelim bence filmleri.

Altın Koza Ulusal Uzun Metraj Yarışma Filmleri

E.K.: 11 filmden, Vuslat Saraçoğlu’nun Bildiğiniz Gibi Değil filmi hariç zaten 10 tanesi Türkiye prömiyerini yapacak. Yeni filmlerden Erkan Tahhuşoğlu'nun Döngü’sü var, Türker Süer’in Gecenin Kıyısı var - o da Venedik'ten geliyor, Hikmet Kerem Özcan'ın Hakkı’sı, Murat Fıratoğlu'ndan Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri’si – o da Venedik'ten geliyor ve üstelik ödüllü, Burak Çevik'in Hiçbir Şey Yerinde Değil’i, Ceylan Özgün Özçelik'in 10 Saniye’si, Doğuş Algün’ün Ölü Mevsim’i ve Zeynep Köprülü'nün de Su Yüzüsü. Ne güzel sayarak bitmiyor. Orhan İnci'ninUmut (Hêvî) ve Gürcan Keltek’in Yeni Şafak Solarken adlı filmleri de var ki Yeni Şafak Solarken de Locarno’dan geldi, ödüllü bir film. Yarışacaklar ve sinemaseverlere bayağı bir Altın Koza heyecanı yaşatacaklar. 

Genel duygudan bahsedersek; biliyorsunuz, dünyada her yerde maalesef enerji biraz düşük, iyi bir yere doğru gitmiyoruz. Dünya hali böyle ama sanat da böyle bir şey - karanlık yerden bir şey bulup oradan sıyrılabiliyor ya da iyi ki bir aradayız duygusunu da veriyor. Dolayısıyla bölünmüşlük, parçalanmışlık arasında muhakkak en beklenmedik yerde bir şey bulan bir şey sinema sanatı.

A.T.A: Sinema zaten hep umut aşılıyor. Sadece sinemaseverlere değil, tüm dünyaya aşılıyor. Siz Skolimowski ve Polonya Şimdi seçkisini söylediniz. Ben bakıyorum, Chris Marker filmleri var bu sene, onlara da değinelim isterseniz.

E.K.: Tabii. Dünya sinemasına gelmeden önce belgesellerde de benzer duygular var. Geçmişle gelecek arasında bir tür hesaplaşma filmleri bunlar - yüzleşme ve hesaplaşmaya çabalama çok çok önemli. Sekiz film yarışacak. Belgesellere de çok dikkat etmelerini rica ediyoruz, izlesinler, ihmal etmesinler sinemaseverler. Jürimizden bahsedelim, onu da atlamayalım. Ulusal Yarışma Jürisi’nde Nuri Bilge Ceylan'ın Jüri Başkanı olduğunu söyleyelim.

A.T.A.: Orada ben bir araya gireyim, soracağım size zaten. Geçen sene Altın Koza’ya ilk defa basın mensubu olarak geldiğim zaman şöyle demiştim festival ekibine; ‘Ben Sakat Muhabbet diye program yapıyorum. Kuru Otlar Üstüne’de filminde de sakat bir karakter varmış, beni mutlaka alın’ demiştim ve sağ olsunlar almışlardı. Kuru Otlar Üstüne’nin Türkiye prömiyerinden sonra moderasyonu siz yapmıştınız Esin Hanım, hatırlıyorsunuzdur zaten. İlk soruyu da ben sormuştum ve siz de bana o soru hakkını vermiştiniz orada. Ben de orada Sakat Muhabbet’ten bahsedip, Nuri Bilge Ceylan’a ve film ekibine, ‘Bir sakatlık teması var, sakatlığa dair çalışma yaptınız mı?’ sorusunu yöneltmiştim. Onların yanıtlarını da ses kaydı alıp Sakat Muhabbet’te kullanmıştım 'Kuru Otlar Üstüne ve Sakatlık’ başlıklı programımda, ona da hala ulaşabilir dinleyenler podcastlerden. Jüriye böyle gireyim istedim. Nuri Bilge Ceylan geçen sene özel gösterim yaptı ama bu sene Jüri Başkanı. Jüride çok değerli isimler de var. Şimdi söz sizde, kusura bakmayın o detayı söylemek için aldım sözü, buyrun.

E.K.: Ne güzel, evet, hatırlıyorum. Tabii ki sizinle başladık, sorunuzu da çok iyi hatırlıyorum.

Fotoğraf: Mustafa Yalçın/AA

Altın Koza 2023’de Kuru Otlar Üstüne Türkiye Prömiyeri Sonrası İlettiğim Soru

A.T.A.: Esin Hanım’a hatırlatmıştım bir önceki seneyi ve o da, ‘Hatırlıyorum sorunuzu’ demişti, dinlediniz zaten. Ben şimdi araya girip geçen sene benim sorduğum soru kısmını dinleteceğim sizlere. O da bir buçuk dakikalık bir bölüm- hep birlikte dinleyelim şimdi.


A.T.A: Bilge Hocama çok teşekkür ediyorum. Ben bir sakat hakları aktivistiyim ve bu film çok çok hoşuma gitti çünkü bize bir şey diyor; sakat insanlar, sinemada, televizyonda, medyada yeterince yer almıyor. Dünyada, iyi bir filmde, odak noktasında yer aldı Nuray karakteri. Benim adım Alper Tolga Akkuş. Ben Açık Radyo'da, Sakat Muhabbet programını hazırlayıp sunuyorum bir yıldan beri. Hatta Merve Hanım’la da konuşmak istemiştim, şu ana denk geldi. Şans da geldi sağolun. Filmdeki Nuray karakteri, 10 Ekim Ankara Garı katliamında - söylenmiyor ama o olduğunu tahmin ediyoruz - sağ bacağı ampute olan bir kadın karakter ve Doğu’da bir köyde sakat bir kadın olarak mücadele ediyor. Ben de ortopedik engelli olduğumu söylemiştim. Ben aslında Merve Hanım’a soracağım ama önce Ebru Hanım’a, Bilge Hocaya, Akın Bey’e teşekkür ederim yani sakat ve kadın; bu kadar önemli bir karakterin doğru yansıtılması çok çok hoşuma gitti onu belirtiyorum önce. Merve Hanım sorum size, sonra da Ebru Hanım’a soracağım aynı sorunun devamında. Sakat bir kadın karakter canlandırırken nasıl role hazırlandınız? Engelli Kadın Derneği’nden birileriyle ya da sakat insanlarla, kadınlarla görüşme yaptınız mı hazırlanırken?

Esin Küçüktepepınar: Kusura bakmayın, teker teker alalım mı sorularınızı?

A.T.A.: Tamam.

E.T.: Çok talep olduğu için.

A.T.A: Pardon, burada bitecek mi benim sorum? Bitireyim ben çünkü bu arada ses kaydı da alıyorum. Radyo programına da koymak istiyorum bu kaydı, bir mahsuru yoktur umarım. Ben spoiler da vermeyeceğim. Filmde bir yerde Nuray diyor ya Samet’e, ‘Ben emekli oldum’ diye ve bacağını gösteriyor. Mücadeleden emekli oldu diye anladım ben onu. Ben 50 yaşında bir sakat kişiyim ve mücadeleden emekli olmadım onu söyleyeyim. Nasıl hazırlandınız, nasıl çalıştınız? Ebru Hanım, size de ‘Bu karakteri yaratırken sakatlık ile ilgili çalışma yaptınız mı?’ diye sorayım. Çok çok sağ olun tekrar.


A.T.A.: Programın ortalarına bir yere geldik. Bu hafta müzik seçimi de bana kaldı. Esin Hanım ile sohbetimizi Sakat Muhabbet’te kullanmayı planladığım anda aklıma gelen çok eski, çok sevdiğim bir şarkı, çocukluğumun şarkısı. Modern Folk Üçlüsü’nden dinliyoruz; ‘Gezsen Anadolu’yu’



A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta, Sakat Muhabbet’in tarihinde ilk kez yaptığım bir şey - yaklaşık bir hafta önce Açık Dergi’de yayınlanan bir kaydı yeniden dinliyoruz. Müzik arasından önce bir giriş yaptım, açıklamıştım niye böyle bir program yaptığımı, paylaştım sizlerle ve ardından da Esin Küçüktepepınar ile söyleşimizin ilk kısmını dinlemiştik. Bir yerde de bir sene önceki Altın Koza’ya dönüp oradaki Kuru Otlar Üstüne film ekibine sorduğum soruyu dinletmiştim, orada bitmiş ve müzik arası gelmişti. Şimdi Esin Hanım ile sohbetimizin kalan kısmını dinlemeye devam edeceğiz.

E.K.: Evet, yani şahane bir jürimiz var diyelim, iyi ki kabul ettiler, herkes geldi. Evet, Nuri Bilge Ceylan, Jüri Başkanı. Mehmet Aslantuğ’u herkes biliyor, usta bir oyuncu öncelikle tabii ki. Serenay Sarıkaya, onu da çok iyi tanıyor herkes. Yazar ve senarist Nermin Yıldırım var, O da  katıldığı için jürimize çok sevinçliyiz. Yönetmenlerden, Kalandar Soğuğu filmiyle hatırlayacaklar kendisin, Mustafa Kara. Kurgucu olarak da Ayris Alptekin'in aramızda olması çok çok önemli. Evet, ayrıca film eleştirmeni ve İstanbul Modern’in de küratörü Müge Turan da yer alıyor.

A.T.A.: Onur Ödülleri de var her sene olduğu gibi. Bu sene kimler alıyor?

Onur Ödülleri Jerzy Skolimowski, Demet Akbağ ve Uğur Polat’a

E.K.: Evet, öncelikle tabii ki Skolimowski’ye Yaşam Boyu Onur Ödülü veriyoruz. Bizim tarafta ise Demet Akbağ ve Uğur Polat'a bu ödüller sunulacak. Demet Akbağ’ı zaten söylememe gerek yok ki Uğur Polat da öyle aktör olarak. Çok çok mutluyuz biz de onların aramıza katılacak olmasına. Onur Ödülleri gecesinde özel bir gece olacak tabii ki.

Orhan Kemal Emek Ödülleri

A.T.A.: Emek Ödülleri de veriliyor festivalde. Onun da bu sene kazananlarına ben bakıyorum açıklamadan, sizden de alalım isterseniz.

E.K.: Evet, Orhan Kemal'in adına düzenlenen Emek Ödüllerimiz var. Öncelikle oyuncu Güler Ökten'e veriyoruz, onu söyleyeyim ve ayrıca yönetmen Muzaffer Hiçdurmaz’a- kendisi gerçekten bizim sinema dünyamızın emekçilerinden, uzun soluklu hizmet etmiş. Ayrıca Mazlum Kiper, tiyatro yönetmeni ve seslendirme sanatçısı. Ona da vereceğiz bu ödülü.

A.T.A.: Altın Koza kapsamında Yazlık Sinemalar da başladı ve deprem bölgelerinde de sinema gösterimleri olacağını gördüm. Onun da bilgisini verelim isterseniz.

E.K.: Evet, Altın Koza'nın Genel Müdürü Hüseyin Bey, Genel Koordinatörümüz İsmail Bey ile birlikte gerçekten çok önemli, çok kutsal bir iş yapıyor. Evet, çok önemli, bahsetmeden geçmemek lazım, haklısınız.

Chris Marker Filmleri

E.K.: Kısa filmleri de hatırlatalım; kısa filmlerde Altın Koza çok önemli bir şey yapıp birçok dalda, uluslararası dalda da ödül veriyor. Oralarda da jürilerimiz şahane. Dünya sinemasına geçersek; öncelikle Chris Marker diyoruz çünkü biraz da Adana'da Sinematek görevi yapmak istiyoruz ve Chris Marker da tam da bu çerçevede olacak. İnanılmaz filmleri var. 50, 60, 70 yıl önce çektiği filmlere baktığımız zaman bayağı günümüzde birçok yönetmenin de feyz aldığı, örnek aldığı şahane bir yönetmen. Chris Marker’a böyle bir giriş yaptık - Sibirya'dan Mektup ile açacağız, çok çok önemli bir film. La Jette, Ünlü Dalgakıran ve Level Five filmleri de var. Evet, Chris Marker bölümüyle ile övünüyoruz gerçekten. 

Dediğim gibi Polonya sineması var. Bekliyoruz Polonya filmlerimize. Aynı şekilde bir kol kanat kırıklığı, yersiz yurtsuzluk duygusu var onlarda da. Toprak ağaları gibi büyük şirketlerin gelip Polonya'nın bir köyündeki arazilere el koyması gibi dünyanın her yerinde hissettiğimiz mücadele ve o kırıklık duygusu - ama oradan da bir ilerleme, kalkışma, yükselme de var neyse ki.

60. Yılında Soy Cuba Özel Gösterimi

E.K.: Yükselme deyince tabii çok çok gurur duyduğumuz bir film gösteriminden söz etmek istiyorum; Soy Cuba (Ben Küba). Müthiş bir klasiktir, biliyorsunuz. Türkiye'de Adanalı sinemaseverlerle buluşturuyoruz. 60. yılı onun da, Küba Devrimi’den beş yıl sonra çekilmiş. Hatta görüntü yönetmenimiz Meryem Yavuz ile birlikte filmin bir ön sunumunu yapacağız, kendisi de çok etkilendi. 60 yıl önce böyle bir tekniğin olması ve görüntünün sinemaya hizmet etmesi şıklık dışında bir şey, tabii bu gerçek bir görüntü ruhu.

A.T.A.: Dünya sinemasından festivallerde çok beğeni alan birkaç ismi sinemaseverlere tüyo olarak verelim gene de isterseniz Esin Hanım.

Cannes, Locarno, Berlin: Dünya Festivallerinden Adana’ya Sinema Şöleni

E.K.: Tabii memnuniyetle verelim, ihmal edilmesin. Tabii öncelikle Francis Ford Coppola'nın Megalopolis’i var, onu hemen analım. Cannes’da biliyorsunuz, prömiyerini yaptı - hatta eleştirmenleri de ikiye böldü. Çok çok önemli bir film, Megalopolis’i kaçırmasınlar. Mohammad Rasoulof’un - o da biliyorsunuz Altın Ayı kazanmış bir yönetmen - en son filmi var, o da çok taze. Cannes’dan Kutsal İncirin Tohumu geliyor, çok incelikli bir film. Bir Salyangozun Anıları var. Sonra yine Cannes’dan keşfimiz, Süleyman'ın Hikayesi. Dünyanın Sonuna Üç Kilometre bir Romanya filmi, hiç ihmal etmesinler. Türkiye gibi duyguların hissedeceğiniz bir yer derken Payal Kapadia, Hindistan'dan öyle bir aydınlık, bir ışık, o kadar güzel bir şey açıyor ki adı da üzerinde; Aydınlık Hayallerimiz. Çok zarif bir film, çok kadın enerjisi bir film - iyi bir film anlamında söylüyorum. Bütün hüznüne rağmen çok iyi gelecek hepimize. Bir de çok yakından, Gürcistan'dan var bir film; Kutsal Elektrik - ona da baksınlar diyorum, eğlenecekler. Cennetin Yanındaki Köy var ve bu film de yine Cannes’dan. Biraz önce bahsettiğim Belçika'da kendine hayat bulmaya çalışan bir mültecinin, Afrikalı bir mültecinin sanki böyle devam filmi gibi çok incelikli bir film; Vahşi Elmas. Gene tam da bu dönem gençlerin tüketim çağındaki davranış biçimleri üzerine incelikli bir film olan Çalınan Gezegenim var İran'dan, o da çok yeni bir film, inanılmaz bir belgesel, çok zarif bir belgesel. İran'daki devrimden sonra ki isyanı anlatan bir kadın yönetmenin filmi. En son olarak da Gidecek Yer Yok filmini söyleyeceğim. Berlin'de hatırlarsanız En İyi Belgesel ödülünü aldı. İki İsrailli, iki Filistinli yönetmenin filmi ve kapanışta da, ödül aldıklarında da barış çağrısı yaptılar, Filistin'deki soykırıma ‘dur’ çağrısı yaptılar ve maalesef başları belaya girdi. Yani çok sıcak ve çok olay mahalinden bir film Gidecek Yer Yok. Dolayısıyla mutlaka izlesinler diyorum. Bu yapay ve yaratılan savaşlara, düşmanlığa karşı İsraillilerin ve Filistinlilerin yönetmenlerin bir araya gelip olay mahallinden bildirmeleri çok çok önemli diyorum.

Sinematek ile İşbirliği: Hakkari’de Bir Mevsim ve Genco Erkal

E.K.: Bu arada hemen araya gireyim; biz Sinematek görevi yapıyoruz. Chris Marker, Soy Cuba dedik ama bizzat Sinematek ile de işbirliğimiz var. Genelde yabancı filmleri gösteriyorduk onların gelecek programından ama bu sene çok özel. Onların yenilediği kopyasıyla Hakkari'de Bir Mevsim’i göstereceğiz Adana'da, bundan da hemen gururla bahsedeyim. Sinematek'ten arkadaşımız Senem de gelip sunumunu yapacak burada. Çok kıymetli bir işbirliği bizim için.

A.T.A.: Hem de sanatçımızı da anacağız, yeni kaybettik. Hakkari'de Bir Mevsim de ona bir vesile olacak.

E.K.: Kendisini misafir etmeyi çok çok isterdik ama maalesef hastalığından da haberdardık tabii ki. Evet, buluşamadık ama onu da anmış olacağız dediğiniz gibi, iyi ki söylediniz.

A.T.A.: Şunu da söyleyeyim; sadece gösterim yok, senaryo yarışması da var festivalde; Edebiyat Uyarlaması Uzun Metraj Yarışması - bu da önemli galiba.

E.K.: Evet, doğru söylüyorsunuz, bu da çok önemli ve büyük bir enerji gerektiren bir çalışmaydı. Başvurular arasında 53 başvuru oldu ve yedi tanesi seçildi. Jürimiz de şahaneydi; yönetmen Seren Yüce, yapımcı Anna Maria Arslanoğlu ve yazar Mine Söğüt. Onların karşısına çıkacak yedi senaryo da birer edebiyat uyarlaması. Ön jürimizde de Burak Göral, Doğu Yücel ve Nazlı Elif Duru var. Bakalım, neler çıkacak, kim kazanacak - çok çok önemli tabii ki, bir yarışma olacak karşılıklı galiba. O kadar çok şey var ki sırayla saydığımızda bile atlayabiliyoruz tabii ki.

A.T.A.: Bu arada sinema heyecanınız, festival heyecanınız yansıyor buraya.  Demin ben de heyecandan Genco Erkal adını anmadım ama Genco Erkal'ın adını da anmış olalım buradan, ışıklar olsun diyelim. Tabii ki sanatçılar bu dünyadan gidiyorlar ama sanatlarıyla kalıyorlar. Onu da anmış olacağız, ben demin ismini anmamıştım şimdi anayım, Genco Erkal’a bir selam vereyim. Son olarak neler söylemek istersiniz festivale dair, sinemaya dair? Esin Hanım çok sağolun konuk olduğunuz için.

E.K.: Biliyorsunuz, buralar bereketli topraklar ve Adana'nın seyircisi her zaman hazırdır. Bir gazeteci olarak geldiğim zamanlarda, film eleştirmeni olarak geldiğimde her zaman salonlar doludur ama biliyorsunuz zaten bereketli ve kadim topraklar burası - mücadelenin olduğu topraklar, sinemanın olduğu topraklar. Dolayısıyla çok çok mutluyuz burada böyle bir program yapmaktan. Biliyorsunuz, Mehmet Açar sanat yönetmeni bu yıl. Bir süredir hep ucundan tutuyorum festivalin. Çok çok zamansız bir şekilde Kadir Beycioğlu’nu kaybettik. 1998 depreminden sonra festivali yeniden harekete geçiren kişiydi kendisi çünkü festival iptal edilmişti. Festivalin uluslararası boyutunu da yükselten çok önemli birisiydi Kadir Beycioğlu. Bu yıl da Mehmet Açar ile birlikte daha büyük bir sorumluluk aldık ve zevkle bir program yaptık. Dolayısıyla umuyoruz her şey şahane geçecek. Her şey güzel olsun diyorum. Filmlerimiz çok kıymetli. Sinema esas sinemacıların alanı. Dünyada da sinemacıların kendini gösterebileceği alanlar artık çok azalıyor ve bizim ülkemizde de yavaş yavaş böyle oluyor. Dolayısıyla festivaller, sanatı yani ana akım sinema dışında kalan, özellikle Hollywood dışında kalan ya da Hollywood anlayışıyla çekilen filmlerin dışında kalan filmlere de yaşam hakkı tanıyan ayrıcalıklı, özellikli yerler aslında. Dolayısıyla burası sinemacıların baş tacı edilmesi gereken bir yer. Adana Belediye Başkanına ve Adana'daki ekibe de tabii ki çok çok teşekkür ediyoruz.

A.T.A.: Bu hafta Sakat Muhabbet’te, Açık Radyo’da belki de ilk defa sakatlıkla doğrudan ilintisi olmayan bir bölümle karşınızdaydım. Sayın Esin Küçüktepepınar ile 31. Altın Koza Film Festivali’nin detaylarını konuştuk, sağolsun konuk olduğu için. Destekçimiz de Ozan Aygüler idi, ona da teşekkür ediyorum. ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’ diyorum. Haftaya görüşmek üzere, hoşça kalın.